Evren Bir Kara Deliğin İçinde Olabilir mi?
İnsan zihninin hayal edebildiği en büyük şey, evrenin kendisi. Hiç düşündünüz mü? Bu hayalin de bir sınırı olabilir mi?
Gözlemleyebildiğimiz her şeyi — tüm yıldızları, galaksileri — bu tek bir yapboz parçasının içine sığdırdığımızı düşünün.
Eğer evren dediğimiz gerçeklik, dev bir resmin eldeki tek parçası olsaydı… bütünü görmeden onun neyin parçası olduğunu anlayabilir miydik?
Derin Denizden Bir Test
Mesela bu fikri bir canlının dünyasında test edelim.
Okyanusun binlerce metre altında, ezici karanlıkta kendi ışığını üreten yalnız bir balık hayal edin. Bu mutlak karanlığın ortasında, onun için “evren” neresidir?
Onun evreni, bu sonsuz gibi görünen soğuk sudan ibaret. Sınır yok; “dışarısı” diye bir şey hayal bile edemez. Çünkü tüm gerçekliği, zihni ve duyuları bu suya göre kodlanmıştır.
Ya biz de böyleysek? Bu balık gibi?
Bilgi Perdesi ve Kara Delikler
Onun dünyası, basınç, soğuk ve karanlık üzerine optimize edilmiş bir sistem — tıpkı bizim beynimizin, üç boyutlu uzay-zaman ve duyusal girdilere göre evrilmiş olması gibi.
O halde bizim de temel problemimiz onunkiyle aynı: bilgi. Dışarıdan içeri sızmayan, içeriden de dışarıyı görmemizi engelleyen bir bilgi perdesi.
Ve evrende bu tanıma uyan, bilgiyi adeta içeride mühürleyen tek bir yapı var: kara delikler.
Orası evrenin en aşılmaz sınırı. Işığın bile kaçamadığı, ötesini hiçbir teleskopun göremediği, hiçbir ölçümün dokunamadığı bölgeler.
İçleri, dış dünya için adeta sonsuza dek bir sır.
Onlar, yalnızca maddenin değil, uzay-zamanın da içe çöktüğü yerler. Dışarıdan bakan için orası bir son. Ama içeriden bakan için belki de bir başlangıç.
Kara Delik Kozmolojisi
Aslında bu “başlangıç” fikri, hepimizin aklına zaman zaman gelen o soruların ta kendisi: Bir kara deliğin başka evrenlere açılan bir kapı olabileceği… ya da içinde yaşadığımız evrenin, aslında sonsuz evrenlerden sadece biri olduğu…
Eğer bu ve benzeri sorular sizin de aklınıza geldiyse, bu rastgele bir hayal değil. Bu, evrenin en temel mantığına dokunan… son derece akıllıca bir sezgi.
Zaten bilimin başladığı yer de tam olarak burası: Akıllıca bir sezginin, cevaplanması gereken bir soruya dönüştüğü o an. Ve bugün o soruyu soranlar, bizzat fizikçiler.
Hatta bu tuhaf fikrin bir adı bile var: kara delik kozmolojisi.
Aslında bilim insanları, kara deliklerin gerçekten var olabileceğini anladıkları andan itibaren “Acaba tüm evren bir kara deliğin içinde hapsolmuş olabilir mi?” diye düşünmeye başladılar.
Bir şeyin “içinde hapsolmuş olma” fikri, kaçınılmaz olarak bir “sınır” kavramını da beraberinde getirir, değil mi?
O halde, bu hipotezi test etmeye başlamak için sorulması gereken ilk ve en temel soru basit.
Gözlemlenebilir Evren Ufku
Evrenimizin bir sınırı var mı? Bir anlamda, evet. Biz ona “Gözlemlenebilir Evren Ufku” diyoruz.
Gece gökyüzüne baktığında gördüğün her bir yıldız, aslında geçmişten gelen bir hikâye. Çünkü ışığın da bir hızı var… ve bize ulaşması zaman alıyor.
Örneğin Güneş’in ışığı bize 8 dakikada ulaşır. Yani biz, Güneş’in hep 8 dakika önceki halini görürüz.
Güneş’ten sonra bize en yakın yıldız olan Proxima Centauri bize o kadar uzak ki, onun ışığının (yani görüntüsünün) bize ulaşması yaklaşık 4.2 yıl sürüyor.
Şimdi bu fikri sonuna kadar götürelim.
Evren yaklaşık 13.8 milyar yaşında. Bizim görebildiğimiz en eski ışığın yolculuk süresi de kabaca bu kadar.
Ama evren genişlediği için, bu “görme sınırımızın” bugünkü uzaklığı yaklaşık 46 milyar ışık yılı.
Daha uzaktaki bir galaksinin ışığı hâlâ yolda olduğu için bize henüz ulaşmadı. Bu bir duvar değil, bu bir zaman ufku.
Ötesini şimdilik karanlık, hiçbir şey bilemediğimiz bir sınır.
Tıpkı okyanusundaki balığın, suyun yüzeyinin varlığından bile haberdar olmaması gibi. Bizim evrenimiz de, görebildiğimiz bu devasa kürenin içi..
Yapbozun İkinci Parçası
Şimdi elimizde yapbozun ilk parçası var: Sınırlarını göremediğimiz kendi evrenimiz. Bu parçayı aklınızın bir köşesine tutun. Çünkü şimdi, hiç beklemediğimiz bir yerde duran ikinci parçayı bulmaya gidiyoruz: Kara deliklere gidiyoruz, gelin benimle.
Kütleçekimi: Bükülmüş Geometri Olarak
Kütleçekimini anlamak için, onu Einstein gibi, bizzat uzayın bükülmüş geometrisi olarak hayal etmeliyiz.
Bu platformu evrenin dokusu, yani uzay-zaman olarak düşünün.
Ve evrende var olan her şey...
Yıldızlar, gezegenler, ışık, hatta siz ve ben..
Bu yüzeyin üzerinde yer alıyoruz..
Kütle ve Çukur: Kütleçekim Kuyusu
Bu dokunun üzerine Güneş gibi ağır bir kütle konduğunda, doku anında bükülür ve bir kütleçekim kuyusu oluşturur.
Yakınından geçen daha küçük bir kütle, örneğin Dünya, sadece o bükülmüş yolda, o çukurun kenarında ilerler.
İşte gezegenlerin “yörünge” dediğimiz o meşhur hareketinin sırrı bu: Onlar aslında sadece Güneş'in büktüğü uzay-zamanda olabildiğince “düz” gitmeye çalışıyorlar ve bu da onların sürekli etrafında dönmesine neden oluyor.
Deney Benzetmesi ve Sürtünme
Bizim bu deneyimizde, çarşafın üzerindeki sürtünme bilyenin enerjisini yavaş yavaş çalıyor, bu yüzden bilye bir süre sonra merkeze doğru düşüyor.
Ama Gerçek Güneş Sistemi'nde gezegenlerin enerjisini çalacak böyle bir sürtünme yok; o yüzden yörüngede dönmeye devam ediyorlar.
Soru: Çok Daha Ağır Bir Kütle?
Şimdi soru şu:
Bu kumaşın üzerine taşıyabileceğinden çok çok daha ağır bir kütle koysaydık ne olurdu?
Belli bir noktadan sonra, üzerindeki ağırlık dayanılmaz hale geldiğinde, kumaş pes eder ve yırtılırdı, değil mi? İşte bir kara delik, ilk bakışta tam olarak bu: adeta uzay-zaman kumaşındaki bir yırtık.
Ama unutmayın bu sadece bir benzetme. Gerçekte uzay-zaman “yırtılmaz”, bunun yerine o noktada sonsuz bir derinliğe doğru esner ve dibi olmayan bir kuyuya dönüşür.
Kara Deliğin Doğumu: Yıldızın Sonu
Peki evrende, uzay-zamanı böylesine derin bir kuyuya ne dönüştürür?
Cevap, Güneş’ten onlarca kat büyük bir yıldızın ölümünde saklı. Yıldız, ömrü boyunca merkezdeki nükleer ateşin ve basıncın desteğiyle kendi kütleçekim kuyusunun daha derine çökmesini dengeler — tıpkı kuyunun dibinden yukarı su basan bir pompa gibi. Yakıt bitince o pompa durur, ateş söner ve denge çözülür.
Demir çekirdek saniyeler içinde içe çöker; dış katmanlar peşi sıra içeri yağar. Kütle yeterince büyükse kuyu hızla ve şiddetle derinleşir.
Eğer yıldızın kütlesi kritik eşiğin üstündeyse, hiçbir basınç bu çöküşü durduramaz; uzay-zamanın dokusu hızla derinleşir ve bir kara delik doğar.
O Geri Dönüşsüz Eşik: Olay Ufku
Bu çöküş sırasında öyle bir an gelir, yıldız o kadar yoğunlaşır ki ondan kaçmak için gereken hız, ışık hızını bile aşar.
Bir şelalenin kenarına doğru kayan bir kayık düşünün. Önce yavaşça ilerler, geri dönebilir. Ama öyle bir an gelir ki, akıntı o kadar güçlenir ki artık kürek çekmek fayda etmez. Geri dönüşü olmayan noktayı geçmiştir.
İşte ışığın bile kaçamadığı bu sınıra, geri dönüşü olmayan noktaya, Olay Ufku diyoruz.. O sınırı geçtiğiniz an, evrenin geri kalanına hiçbir mesaj gönderemezsiniz. Olay Ufku, tek yönlü bir kapı gibidir. İçeri girebilirsiniz ama dışarı çıkamazsınız.
İki Ufuk, Tek “Bilgi Perdesi”
Şimdi, bu iki alakasız gibi görünen fikri yan yana koyalım. Bir yanda, içinden dışarıya ışık ve bilgi sızamayan bir kara deliğin Olay Ufku var. Diğer yanda, dışından içeriye ışığın henüz giremediği bizim Gözlem Ufkumuz var. İkisi de temelde aynı işi yapıyor: Bir “içerisi” ve bir “dışarısı” arasında bir bilgi perdesi oluşturuyorlar.
İlginç bir benzerlik, değil mi? Ama durun, çünkü dahası da var.
Evrenin Başlangıcı: Tekillik
Evrenimizin hikayesi nasıl başlıyor?
Yaklaşık 13.8 milyar yıl önce, bildiğimiz her şey — tüm galaksiler, tüm yıldızlar, hatta zamanın ve mekanın kendisi — bir iğne ucundan bile hayal edilemeyecek kadar küçük, sonsuz yoğunlukta bir noktadan doğdu. Bu, bizim başlangıç anımız. Fizikçiler bu inanılmaz ana özel bir isim veriyorlar: Tekillik.
Peki bir kara deliğin merkezinde ne var?
Analojiyi hatırlayın;
Hani o aşırı ağır kütlenin, kumaşta bir yırtık açtığını hayal etmiştik ya? O yırtıktan içeri kayan bir nesne, artık kumaşın üzerinde değil. O, kumaşın kendisinin bittiği bir boşluğa doğru düşüyor.
Ulaştığı o en derin eşikte ise, Einstein’ın denklemlerinin kontrolden çıktığı, uzay-zaman eğriliğinin sınırsızlaştığı, klasik fiziğin öngörü gücünü kaybettiği bir nokta var: Tekillik.
Evet, fizikçiler buna da “Tekillik” diyor.
İki Tür Sınır: Başlangıç ve Son
Yani Elimizde Birbirine şaşırtıcı derecede benzeyen iki tür sınır var. Biri her şeyin başlangıcı, diğeri ise sonu gibi görünen iki farklı olay, aynı kelimeyle, benzer matematik diliyle tarif ediliyorlar.. Peki bu iki uç, aynı madalyonun iki yüzü olabilir mi?
İşte bu soru, bizi Kara Delik Kozmolojisinin en cüretkar iddiasına getiriyor.
Benzer tekillikler bulunması sadece bir tesadüf mü? Yoksa bu benzerliğin ardında daha derin bir bağlantı olabilir mi?
Çünkü bazı fizikçilere göre bu, yalnızca bir rastlantı değil. Öne sürülen teoriye göre her kara deliğin içinde yeni bir evren doğuyor olabilir; yani bizim evrenimiz de daha büyük bir evrenin kara deliğinin içinde oluşmuş olabilir.
Şimdiye kadar gördüğümüz tüm bu benzerlikler, güçlü bir sezgi yaratıyor, değil mi?
4. Perde: Dikkat Çekici Sayısal Yakınlık
Size birde dikkat çekici sayısal bir yakınlıktan bahsediyim
Teoride, herhangi bir nesneyi kütlesi aynı kalacak biçimde yeterince küçültür ve eşik çizgisinin altına indirirsek, oyun biter: artık o şey bir kara deliktir.
Bu görünmez sınırın büyüklüğüne Schwarzschild yarıçapı deniyor.
Örneğin üzerinde yaşadığımız Dünya'yı bir kara deliğe dönüştürmek isteseydik, onu bir 9mm yarıçaplı yani bir misket bilyesi boyutuna kadar sıkıştırmamız gerekirdi.
Benzer şekilde Güneş'i bir kara deliğe dönüştürmek için, onu yaklaşık 3 kilometrelik bir alana sığdırmamız gerekirdi.
Tüm bunları dikkate alarak, fizikçiler basit ama dâhiyane bir soru sordular:
Eğer evrenimizde gördüğümüz tüm maddenin kütlesi için aynı hesabı yapsak?
“Eğer evren bir kara delik olsaydı, boyutu neye benzerdi?”
Ortaya çıkan Schwarzschild yarıçapı, şaşırtıcı biçimde gözlemlenebilir evrenin yarıçapına yakın çıktı — aynı mertebede, sadece birkaç kat farkla. Bu tesadüf, fizikçilere şunu düşündürdü:
“Demek ki evrenimizin ortalama yoğunluğu, kara delik oluşumundaki kritik yoğunluğa çok yakın.
O halde belki de evrenimizin dinamik olarak ‘kara delik eşiğinde’ olması bir rastlantı değildir.
Elbette bu, mükemmel bir benzetme değil. Genişleyen ve içi galaksilerle dolu evrenimiz, teknik olarak formüldeki o durağan kara delikle aynı yapıya sahip değil.
Yine de bu sayı oyunu bizi kaçınılmaz bir soruya getiriyor: Tekillik.
Matematiğin sonsuzlukta dağıldığı, bildiğimiz fiziğin anlamını yitirdiği o duvarda… bir son, nasıl olur da bir başlangıca dönüşür?
Peki bu duvar gerçekten aşılabilir mi? Fizikçilerin aklına gelen iki çılgın fikir var…
5. Perde: Torsiyon (Burulma) ve Büyük Sıçrama
İlk yol, o tekilliğin aslında bir duvar olmadığını, aksine evrenin en sert zemini olduğunu söylüyor.
Bu fikre göre çözüm, Einstein'ın denklemine Torsiyon (Burulma) adı verilen eksik bir parçanın eklenmesinde yatıyor. Bazı fizikçilere göre bu eksik parça, aslında maddenin en temel özelliğinden, yani parçacıkların kendi etrafında dönme (spin) eğiliminden kaynaklanıyor.
Evrendeki her temel parçacığı, kendi etrafında dönen minicik bir topaç gibi hayal edin.
Ama çok önemli bir farkla: Bunlar sürtünmesiz, sihirli topaçlar. Asla yavaşlamıyor ve asla durmuyorlar.** Şimdi, bu milyarlarca durmak bilmeyen topacı bir kutuya doldurup, o kutuyu ezerek küçültmeye çalıştığınızı düşünün... Ne olurdu?
Topaçlar birbirine çarpar, birbirini iter. Dönme hareketleri, onların sonsuz küçük bir noktaya sıkışmasına engel olur. Birbirlerine karşı bir direnç, bir "kişisel alan" yaratırlar.
İşte Torsiyon (ya da Burulma) fikri kabaca bu. Maddenin "dönme eyleminin, aşırı yoğunluklarda kütle çekimine karşı koyan devasa bir itme kuvveti oluşturması.
Bu fikir, bir kara deliğin merkezinde ne olduğuyla ilgili her şeyi değiştirir.
Artık bir yıldız kendi içine çöktüğünde, maddesi sonsuz bir noktaya ezilip yok olmaz. Bunun yerine, trilyonlarca topaçtan oluşan o madde yığını, sıkışabileceği en son sınıra ulaşır. O an, o itme kuvveti devreye girer ve çöküş bir sona değil Bir sıçramaya dönüşür.
Tıpkı sonuna kadar sıkıştırdığınız süper-zıplayan bir topun, bir anda tüm enerjisini geri bırakarak patlaması gibi.
Bu "büyük sekme" fikri, her şeyin başlangıcınıda baştan yazıyor.
Belki de bizim Büyük Patlama'mız, sıfırdan başlayan bir evren değil, başka bir evrenin bir kara delik içinde sonuna kadar sıkışıp, o en dip noktada geri sekerek bizimkini doğurduğu o an'dır. Büyük Sıçrama.
Ak Delikler: Denklemlerin İkiz Kardeşi
İlginç bir fikir değil mi? Maddenin kendi doğasındaki bir özellik sayesinde, bir 'son'un yeni bir 'başlangıca' dönüşmesi... Bu, o imkansız gibi görünen tekillik duvarını aşmak için önerilen yollardan biri. Ama tek yol değil. Bazı fizikçilerde, o duvarda bir kapı aramak yerine, duvarın kendisinin bir geçit olabileceğini düşünüyolar.
Bu önerisi ise, belki ilkinden bile daha tuhaf, tamamen matematiksel bir olasılığa dayanıyor.
Ve bu teorik geçidin bir adı var: kara deliklerin denklemlerdeki ikiz kardeşi: Ak Delikler
Zıt İkili: Yutan ve Püskürten
En basit haliyle, bir kara deliğin yaptığı her şeyin tam tersini yapan bir güç hayal edin.
Kara delik, olay ufkuna yaklaşan her şeyi yutarken Ak delik, içindeki her şeyi şiddetle dışarı püskürten, sürekli doğum yapan bir kaynak gibi.
Bir kara deliğin olay ufkunu bir kez geçerseniz, asla geri dönemezsiniz. Bir ak deliğin olay ufkuna ise asla ulaşamazsınız
Kısacası, biri nihai bir hapishane, diğeri ise kaçınılmaz bir fırlatma rampası..
“Kozmik Musluk”: Madde ve Enerji Nereden Geliyor?
Peki ama bu madde ve enerji durduk yere nereden fışkırıyor?
Bu fikri bir kum saati gibi düşünebiliriz. Madde ve enerji, başka bir ana evrendeki bir kara delikten içeri akar, tekillik denen o dar boğazdan geçer ve bizim evrenimizde bir ak delik olarak dışarı çıkar.
Bu modele göre ak delik, tek başına var olan bir şey değil. Diğer yarısı bizden önceki veya bizden tamamen farklı, bambaşka bir ana evrende var olan dev bir kara delik.
O "ana evrenin" yutulan yıldızları, galaksileri, enerjisi... kara deliğin tekilliğinde ezilip, uzay-zamanın en derinlerinde bir tünelden, bir solucan deliğinden geçerek, bizim evrenimizin başlangıç anında bir ak delik olarak yeniden doğuyor.
Büyük Patlama: Aynı An mı?
Yani bizim "Büyük Patlama" dediğimiz o an, aslında bu kozmik musluğun açıldığı o anla aynı. Milyarlarca yıl boyunca başka bir evrende birikmiş olan her şeyin, yepyeni bir uzay-zaman dokusu yaratarak ve onu her yönde genişlemeye başlamasını tetikleyen bir 'tohum' gibi.
Kulağa çok olası geliyor değil mi?
Ama unutmamakta fayda var ak delikler bugüne dek hiç gözlemlenmedi.
Yine de bir zamanlar kara deliklerde böyle değil miydi?
Einstein'ın denklemlerinde beliren ama 'gerçek olamayacak kadar tuhaf' kimsenin inanamadığı, teorik bir akıl oyunuydu.
Bugün teleskoplarla dahi gözlemleyebiliyoruz.
Peki ya ak delikler? Onları da bir gün görür müyüz?
Açık Soru: “Bunu Nasıl Anlarız?”
Hayal gücünü bilimsel bir hipoteze dönüştüren şey, o sorunun peşine takılan ikinci ama daha zor sorudur: "Bunu nasıl anlarız?"
Parçalar Birleşince
Bu parçaların hepsi bir araya geldiğinde, 'Evrenimiz bir kara deliğin içinde olabilir mi?' sorusu, artık sadece bir hayal değil, güçlü bir hipotez haline geliyor. Ama her yapbozda olduğu gibi, resmin doğru olup olmadığını anlamanın tek bir yolu vardır: eldeki parçaların gerçekten birbirine uyup uymadığını kontrol etmek.
Peki tüm bunları bilimsel bir gerçeğe çevirmek mümkün mü?
Doğrudan Test Neden Zor?
Dürüst olmak gerekirse: Bugünün teknolojisiyle doğrudan test etmek neredeyse imkânsız.
Çünkü bu, en başta hayal ettiğimiz okyanusun dibindeki balığın, içinde yüzdüğü akvaryumun camını dışarıdan görmeye çalışmasına benziyor.
Bizim için 'dışarısı', tanımı gereği, asla gözlemleyemeyeceğimiz bir yer. Bunun için kara deliğin olay ufkunu 'dışarıdan' görmemiz gerekirdi.
Dolaylı İzler: Dönüş Yönü ve Özel Eksen
Ama...
dolaylı bir kanıt arayışı var. Eğer evrenimizi doğuran o ana kara delik dönüyorsa, bu dönüşün izi evrenimize bir şekilde geçmiş olabilir; büyük ölçekte tercih edilen bir yön ya da özel bir eksen gibi.
Yakın zamanlarda James Webb Uzay Teleskobu (JWST) ile yapılan gözlemler, 263 uzak galaksinin şaşırtıcı bir biçimde çoğunun aynı yönde döndüğünü ortaya koydu. Oysa evrenin izotropik olması, yani herhangi bir yönde eşit sayıda galaksi dönüyor olması beklenirdi.
Tabi bu henüz bir kanıt değil, sadece bir ön bulgu.
Eğer bu gözlemler geniş çapta doğrulanırsa... Eğer evrenin gerçekten de gizli bir "dönüş yönü" varsa, bu, onun dönen bir kara deliğin içinden doğduğu fikrine dair aradığımız o dolaylı kanıt olabilir.
Kapanış: Kozmik Denge ve Açık Soru
KAPANIŞ
Açıkçası Tüm bu fikirler, özelliklede ak delik fikri tüm o tuhaflığına rağmen bana oldukça mantıklı geliyor.
Çünkü düşününce;
Her an ölen hücrelerimizin yerine yenilerinin gelmesinden,
Dev bir yıldızın bir süpernovayla ölüp yeni gezegenleri ve yeni yıldızları yaratmasına kadar
doğanın farklı ölçeklere attığı benzer imzaları görmüyor muyuz?
Bir 'son'un, başka bir başlangıç' olması fikrinde kozmik bir denge var gibi.
Bu neden evrenin kendisi için de geçerli olmasın?
Akvaryumun Camı
Siz ne düşünüyorsunuz? bizim içinde olduğumuz bu dev akvaryum... bir kara delik olabilir mi?
Gerçekliğimizin sınırları, aslında hayal gücümüzün sınırları olabilir. Tıpkı bu balık gibi, 'dışarısı'nı hayal bile edemiyor olabiliriz, çünkü 'dışarısı' kelimesinin anlamını yaratacak deneyime sahip değiliz
Bu soruya cevap vermek, yüzlerce parçalık bir yapbozun sadece 3-4 parçasına bakıp resmin ne olduğunu iddia etmeye benzerdi. Bir keşif değil, sadece bir tahmin olurdu.
Görev: Parçaları Yerine Koymak
Şimdilik, Bizim görevimiz sadece elimizdeki parçalara odaklanmak. Onları anlayıp. ait olduğu yerlere yerleştirmek.
Bu çaba... o cama her dokunuş... var olmanın ta kendisi değil mi?
Biz de tam olarak bunu yapıyoruz. Kendi dev akvaryumumuzun camına dayanmış, nasıl ve neden sorularını anlamaya çalışıyoruz.
Bilimsel Kaynaklar ve Referanslar
Bu içerikte yer alan fikirler, kara delik kozmolojisi, genel görelilik ve gözlemlenebilir evren üzerine yapılan çeşitli bilimsel ve popüler kaynaklardan derlenmiştir.
Aşağıda, anlatımda yararlanılan başlıca kaynakların bağlantılarını bulabilirsiniz:
- Reddit – Olay ufku (event horizon) ve tekillik (singularity) nedir?
reddit.com - Space.com – Bir kara deliğin olay ufku nedir (ve orada ne olur)?
space.com - Wikipedia – Gözlemlenebilir Evren
en.wikipedia.org/wiki/Observable_universe - Britannica – Gözlemlenebilir Evren: Tanım, Boyut ve Özellikler
britannica.com - Physics StackExchange – Olay ufku ile tekillik arasındaki fark sadece bir bakış açısı mı?
physics.stackexchange.com - Backreaction Blog – Einstein’ın Genel Görelilik Teorisi neden tamamen doğru olamaz?
backreaction.blogspot.com - Ulusal Bilim Vakfı (NSF) – Kara Delikler
nsf.gov - Chicago Üniversitesi – Kara Delikler: Açıklaması
news.uchicago.edu - Astronomy Magazine – Bir astrofizikçiden kara deliklerin açıklaması
astronomy.com - Wikipedia – Kütleçekimsel Tekillik (Gravitational Singularity)
en.wikipedia.org/wiki/Gravitational_singularity - Pathria, R.K. (1972) – Evren Bir Kara Delik Olabilir mi? (Nature, 240, 298–299)
scirp.org - Wikipedia – Einstein–Cartan Teorisi
en.wikipedia.org/wiki/Einstein–Cartan_theory - New Haven Üniversitesi – Evren Bir Kara Deliğin İçinde mi Doğdu?
newhaven.edu - Wikipedia – Kara Delik Kozmolojisi
en.wikipedia.org/wiki/Black_hole_cosmology - arXiv – JWST Gözlemlerinde Galaksi Dönme Yönü Asimetrisi
arxiv.org/abs/2403.17271 - Smithsonian Magazine – James Webb Teleskobu: Çoğu Galaksinin Saat Yönünde Döndüğünü Gösterdi
smithsonianmag.com - Oxford Academic – Galaksilerin Dönme Yönlerinde Anizotropi (yönsel fark) Kanıtı Yok
academic.oup.com - Amerikan Astronomi Derneği (AAS) – Galaksi Dönme Yönlerinde Büyük Ölçekli Asimetriler
aas.org